28 Mart 2012 Çarşamba

Günümüzde Hat Sanatı

Günümüzde hat sanatı her sanatı kaynaştırma olarak adlandırılabilir.Bazı dönemlerde üzerindeki ilgiyi kaybeden ve azalan hat sanatı günümüzde yeniden hatırlanmaya, ilgi kazanmaya başlamıştır, Ev süslemeleri, dekoratif anlamda, mimaride kullanılan hat sanatı artık her yerde karşımıza çıkmaya başlamıştır.

Hattat Kimdir ?

Hattatlık Nedir
Hattatlık Arap harflerinin değişik ve süslü biçimde yazılıp düzenlenmesine dayanan bir elsanatıdır. islam dininde resim yapmak yasak sayıldığı için islam ülkelerinde yazıları süslemek bir bakıma resmin yerini tutuyordu. Bu nedenle hat sanatı ile bugünkü nonfigüratif resim sanatı arasında büyük benzerlik vardır
islamlığın doğuşu sırasında Araplar kufi denen bir yazı biçimi kullanıyorlardı. Hattat denen yazı ustaları daha sonra değişik biçimde yazılar icat ettilernesih ve sülüs denen yazılar ortaya çıktı. Arap hat ustalarından Yakuti Mustasımi hat sanatında kullanılan altı çeşit yazının nesih, sülüs, celî, talik, rika, divanî kurallarını tespit etti. Ondan sonra süsleme sanatları arasında yer alan yazı sanatı bir meslek haline geldi, büyük bir gelişme gösterdi. Türk sanatçıları Arap yazısını güzel sanat haline getirdiler.


Büyük Hattatlar
ilk büyük Türk hattatı Şeyh Hamdullahtır 1436-1520. Şeyh Hamdullahın altı çeşit yazıda yarattığı üslüp XVI. yy.dan günü müze kadar hemen hiç değişmemiş, ondan sonra gelen hat tatların hepsi onun gibi yazmağa özen göstermişlerdir. Süleymaniye Camiindeki yazıları Ahmet Karahisarî, ayasofyanın içindeki büyük yazıları kaz asker Mustafa izzet Efendi yazmıştır. Hafız Osman ise yazdığı Kuranlarla bütün islam ülkelerinde haklı bir şöhret kazandı.

http://www.spsstezistatistikanaliz.com/?p=318

Hat Sanatının İncelikleri

Yazmak insanca bir eylemdir. İnsanlık tarihinin en önemli gelişmelerinden biri de yazının icat edilmesidir. Fakat daha da önemlisi sürekli değişim ve gelişim halinde bulunan insanın yazıyı geliştirmesi ve sanatın yazı boyutunu tüm zenginliği ile ortaya koymasıdır belki de. Çünkü bizim kültürümüzde sanat “mutlak sanatkar”a ulaşma çabasıdır. Sanat,-Roger Garaudy’nin ifadesiyle- görünen ve bilinen güzellikleri kopya etmek değil, gözle görülemeyen “mutlak güzel”i arayış çabasıdır.
Her dönemde insan topluluklarının estetik anlayışları mevcuttu. Fakat Arapça asıl sanatsal boyutuna İslam’dan sonra kavuşmuştur diyebiliriz. Bu sebeple yazı sanatı denildiğinde “hüsn-ü Hat” akla gelmektedir. İslam’ın resim ve heykel gibi bazı sanat dallarına mesafeli yaklaşımı müslümanların değişik sanat alanlarına yönelmelerini sağlamıştır. İşte hat sanatının müslüman toplumlarda gelişmesinin en önemli sebebi budur. Hat sanatının gelişimini temel olarak şu sebeplere bağlamak mümkündür: Birincisi; İslam’ın  –iyiliği emretmek, kötülüğü engellemek- ilkesi, ikincisi; “Allah güzeldir, güzeli sever” hadisinde ifadesini bulan estetik anlayışıdır.



Kur’an-ı Kerim’in vahyedildiği zamanlarda yazıya geçirilmesiyle başlayan yazıyla tebliğ metodu İslam’ın coğrafi ve bilimsel olarak yayılmasına paralel bir gelişim göstermiştir. Kur’an-ı Kerim’in elyazması olarak çoğaltılması, Kur’an ilimlerine temel teşkil eden kaynak hadis ve fıkıh eserlerinin te’lif edilmesi, ilmi çalışmaların yaygınlaşması hat sanatının da gelişim sürecine paraleldir. İslam’ın ilk yıllarında vahiy katiplerinin Kur’an ayetlerini yazıya geçirmelerini hat sanatının gelişim sürecine başlangıç olarak esas alabiliriz. Ancak hat sanatı asıl hünerlerini Osmanlı İmparatorluğu’nun elinde, diğer sanat dallarının da zirvede olduğu dönemlerde ortaya koymuştur. “Kur’an Mekke’de nazil oldu, Mısır’da okundu ve İstanbul’da yazıldı” sözü boşuna değildir. Arapça, Osmanlı döneminden itibaren hattatlarımızın mahir parmaklarında en güzel formuna kavuşmuş, göz zevkine hitabeden bir estetiğe ve ruhlara işleyen bir derinliğe bürünmüştür.

Osmanlı Devleti’nin yükseliş döneminden itibaren sanatın hemen her dalında olduğu gibi hat sanatı alanında da muhteşem eserler verilmeye başlanmıştır. Bu dönemlerde en güzel camiler inşa edilmiş ve süslemeleri için de en güzel hat eserleri ortaya konulmuştur. Halen bu camiler İslam sanatının ve maneviyatının abideleri olarak dimdik ayakta durmaktadırlar. “Allah ” lafzı ve “Muhammed ” ismiyle birlikte raşid halifeler ve aşere-i mübeşşere (cennetle müjdelenen on sahabe)’nin isimleri hemen her caminin baş süslemelerini teşkil etmektedir. Bunlarla birlikte özellikle kubbe süslemelerinde daha çok “ayet-ül kürsi” ya da “esma-ü’lhüsna” (Allah’ın güzel isimleri) kullanılır. Ayrıca duvar ve sütunlarda uygun yerlere Kur’an-ı Kerim’den kısa ayetler ya da ayet ve hadislerden parçalar işlenmiştir. Böylece ne kadar çok değişik camiye giderseniz, Allah lafzının, Muhammed isminin, ayet ve hadis metinlerinin o kadar değişik formunu görebilirsiniz. Bu yazılar kimi zaman sülüs biçiminde çıkar karşınıza, kimi zaman geometrik ve kufi olarak görürsünüz, bazen nefis bir divani yada hoş bir ta’lik şeklinde nakşolur hafızanıza. Ama her birinde ayrı bir zevk yaşar, Cemal-u’llah (Allah’ın güzelliği)’ın dünyaya yansımasını yalın bir şekilde görürsünüz.
http://www.sanalkurs.net/forum/husn-u-hat/husn-u-hat-(hat-sanati)-nedir/

Hat Sanatının Gelişimi

Tarih Satırlarında Hat Sanatı...

Hazret-i Muhammed'ten, Kur'an-ı Kerim'in toplanmasından sonra, İslam dininin bilime verdiği özel önemin etkisiyle, çok sayıda katip yetişmiş, yazı da, doğal olarak büyük aşamalar göstererek mimarlık, bezeme ve musiki gibi önemli bir sanat kolu olmuştur. Başlangıçta "Ma'kıli" denilen basit ve düz çizgilerden oluşan yazıdan Hazreti Ali'nin "kufi" hattı bulduğu söylentiler arasında yer alır. Yazıların anası denilen kufi hat, birçok yazı türüne kaynak olmuştur. Altı kalem denilen ve Hat ve Hattan'da saptanan sıralamaya göre Sülüs, Nesih, Muhakkak, Reyhani, Tevki ve Rikaa kalemleri ortaya çıkmıştır.

                                                                 ŞEYH HAMDULLAH
Sülüs ve Nesih yazılarının İbn-i Mukle (885-940) tarafından ortaya konduğu kabul edilir. Muhakkak ve Reyhani yazılarını bulup, kurallarını belirleyen hattat da, 11. yüzyılda yetişen İbn-i Bevvab adıyla tanınan Bağdatlı Ahmet İbnü'l Fazl'dır. Ta'lik yazıyı bulan ise kesin olarak bilinmemekle birlikte, değişik söylentiler yer alır. Hat ve Hattan'a göre ise, Hoca Ebu'l-Al'dir.
Abbasi halifelerinden Musta'sımıya (1299) gelinceye kadar kamış kalemin ağzı düz kesilirmiş. Yakut eğri keserek, Aklam-ı Sitte'yi kurallara bağlayıp, yazı sanatına yeni bir görünüş kazandırmış, diğer hattatlar ise onu izlemek durumunda kalmışlar.
Hat sanatı, Abbasilerden sonra Türklerin ve İranlıların elinde gelişmesini sürdürmüş. Büyük Selçuklulardan Anadolu Selçukluları’na uzanan süreçte hat sanatında kullanılan yazı türlerinde farklılık görülmemektedir. Bu dönemde kullanılan yazı türleri sülüs, nesih, muhakkak ve reyhani'dir. Mevlana Müzesi'nde sergilenen Ebulizz Ömer Bin Ali tarafından muhakkak ve reyhani hattıyla yazılmış olan Kur'an (1206) Selçuklu döneminin seçkin örneklerinden biridir.

Osmanlı hattının Türk zevkini yansıtan bir üslup olarak ortaya çıkması 15. yüzyıl sonlarını bulur. Dönemin ünlü hattatları Ahmet Şemseddin Karahisari, Yakut el-Mustasımi ve hat sanatında yeni bir çığır açan, koyduğu kurallarla Şeyh Üslubu denilen okulun oluşmasına neden olan isim Şeyh Hamdullah (1429-1520)'dır.
Osmanlı hat sanatında klasik üslub 17. yüzyılın ikinci yarısında, olgunlaşmaya başlarken, hat tarihinde yeni bir üslup, "Hafız Osman" (1642-1698), okulu olarak ortaya çıkar. Kitap ve murakkaların dışında, Aklamı sitte yazıları kitabe ve levhalarda da kullanılmış.
Normalden büyük yazılan bu yazılara celi yazı adı verilmekte. Celi yazı adı sadece, muhakkak, sülüs ve nesih için kullanılmakta. Bursa'da Ulu Camii ve Yeşil Camii yazıları, Osmanlı celisinin ilk habercisi sayılır. Celi yazının gelişmesi Ali bin Yahya Sofi ile başlamıştır. 19. yüzyılda celi yazıda iki okul adı geçer, Mustafa Rakım ve Mahmut Celalettin okulları. Aklamı sitte'nin dışında kalan talik yazı İranlılar tarafından bulunmuş, Anadolu'ya İran'lı İmad'ın talebesi Buharalı Derviş Abdi tarafından getirilmiştir. 19. yüzyıla kadar İran etkisinde olan talik yazı, Mehmet Efendi Yesari ve oğlu Yesarizade Mustafa İzzet Efendi tarafından Türk zevkinin katılmasıyla gelişmiştir.  Divan'da alınan kararların yazıldığı Divan yazı çeşidi, Türkler tarafından bulunan 15. yüzyılda Tacüddin adlı hattat tarafından geliştirilerek, 19. ve 20. yüzyılda en güzel örnekleri verilmiştir. Ferman, menşur, berat ve anlaşmalarda kullanılmış Celi divanı adlı bir yazı türü de satırlar arasında yer alır. Osmanlılar tarafından bulunan Rık'a yazısı 19. yüzyıl başından itibaren yaygın bir biçimde kullanılmış. Türklerin bu süsleme dalında sağladıkları gelişme "Kur'an Hicaz'da nazil oldu, Mısır'da okundu, İstanbul'da yazıldı" denmesine neden olacak kadar önemli bir yer tutar.


Bugün camilerimizde hat sanatınından örnekler görmekteyiz, ayrıca ev eşyalarında ve hatta artık davetiyelerde dahi bu yazı kullanılıyor.
http://www.sanalkurs.net/forum/husn-u-hat/husn-u-hat-(hat-sanati)-nedir/

Hat Sanatı nedir ?

Hat sözlükte ''ince, uzun doğru yol, birçok noktanın birleşerek sıralanmasından oluşan çizgi, satır veya yazı'' gibi anlamlara karşılık gelen Arapça kökenli bir sözcüktür. Bu kelime özellikle İslam kültüründe, yazı ve güzel yazı (hüsnü'lhat, elhattu'lhasen) anlamlarında da kullanılmıştır.



Hüsn-i hat; estetik ve geometrik kurallara bağlı kalarak, güzel yazı yazma sanatıdır. Ancak, genellikle İslam dinine has kutsal metinlerin yazımı için kullanılan bir tabirdir. Dinsel metinleri güzel yazma ve bunu öğretme yetkinliğine sahip sanatçıya hattat, bu sanata da hattatlık / Hüsn-i Hat denilmiştir.



Hat, sözün veya ruhta gelişen fikir ve duyguların yazı aracılığı ile resmedilmesidir. Büyük matematikçi Öklid'in bir sözü bu fikri çok net ifade etmektedir: ''Hat, her ne kadar maddi aletlerle meydana gelirse de o, ruha ait bir hendesedir."